Stockholm Sendromu Nedir?

Kişinin kendini esir alan kişiye karşı olumlu duygular beslemeye başlaması, esir alan kişilerle geçirilen vakit arttıkça, onlara yardımcı olmaya çalışması, hatta onlarla özdeşim kurarak onlara hak vermeye başlamasına Stockholm sendromu denir. Bu durumun sadece esaret gibi tramvatik olaylarda değil, aynı zamanda hayatın içerisinde birçok ilişki şeklinde rastlanır. Ayrıca uzmanlar Stockholm sendromu ‘ nun nedeni olarak hayatta kalma güdüsünü ortaya koyarlar. Dış dünyayla tüm bağlantısı kopan kurban, hayatının kendini esir alan kişinin elinde olduğunu düşünerek önce bağımlılık geliştirir. Sonra o kişinin yaptığı küçük iyilikler gözünde büyür. Daha sonra saldırgan kişi ile arasındaki ilişkiyi kaybetmek istemediğinden ona karşı olumlu duygular beslemeye başlar. Aslında kurbanın saldırgan ile kurduğu bu ilişki isteyerek değil, uygulanan şiddetin bir sonucudur. Psikologlar bunu tramvatik bağlanma süreci olarak tanımlar. Saldırgan açısından ise durum şöyledir; kurbanın itaat etmesi yetmez, kendi haklılığını da ispatlamaya çalışır. Hatta kurbandan saygı ve minnet görmek ister. Aslında amacı kurbanın gönüllü olmasını sağlayarak vicdanında kendini haklı çıkarmaya çalışmasıdır. Bu durum tarihte yaşanmış birkaç münferit olaydan ibaret değildir. Birçok ilişki biçiminin içinde var olan bir durumdur. Patron- çalışan, ülke yöneticisi halk, kadın-erkek ilişkilerinde de farklı şekillere bürünse de hepsinin özü Stockholm sendromu ‘ nun yaşanmasıdır. Stockholm sendromu çoğu zaman halk arasında katiline âşık olmak olarak da kullanılır. Stockholm sendromu ’nu ilk kullanan kişi psikiyatrist ve aynı zamanda kriminolojist olan Berejot’tur. Berejot, 1973 yılında İsviçre’ de bir banka soygunu ve sonrasında yaşanan olaylar sonucu bu kavramı ortaya atmıştır. Söz konusu olay şöyle gelişmiştir; 23 Ağustos 1973 yılında İsviçre de bir bankayı soymak için giren hırsızlar 6 gün boyunca bankada bulunanları esir tuttu. Soyguncular banka görevlilerine iyi davrandı ve enteresan bir şekilde onlarla iyi ilişkiler kurdu. Daha sonra rehineler polisin operasyon yapacağını fark edince hırsızları uyararak yakalanmalarını önlemeye çalıştılar. Olayın devamındaki mahkeme sürecinde rehineler aralarında para toplayıp hırsızların savunma masraflarını karşıladılar. Banka çalışanlarından bir bayan görevli nişanlısından ayrılarak, hırsızlardan birinin cezası bittikten sonra onunla evlendi. O yıllarda bu durum “bankadan para çalamadılar, ama rehinelerin kalbini çaldılar” diye yorumlandı. Bu olay Stockholm sendromu kavramının çıkış noktası ve en belirgin örneği olarak tarihte yerini aldı. Başka bir örnek ise; Afganistan’da Taliban tarafından 2001 yılında kaçırılan İngiliz gazeteci Yvanne Ridley olayıdır. Ridley kaçırıldıktan sonra onbir gün boyunca direndi, yemek yemedi ve kendini kaçıranlarla kavga etti. Onbir günün sonunda İslam dinini incelemesi için serbest bırakıldı. İngiliz gazeteci 2003 yılında kendi isteğiyle Müslüman oldu.  Tarihte başka bir Stockholm sendromu örneği de, milyoner bir kadın olan Patty Hearst tarafından yaşandı. Milyoner kadın, kendini para karşılığı kaçıran insanlarla yakınlaştı ve iki ay sonra onlarla banka soymaya çalışırken yakalandı. Avukatları Stockholm sendromu ’na yakalandığı için böyle bir şeyi yaptığını düşünse de mahkeme durumu böyle değerlendirmedi ve kadını cezalandırdı. 

Stockholm Sendromu ’nun Tedavisi Nasıl Yapılır?

Stockholm sendromu ‘ nun ölçülmesi için geliştirilmiş bir stockholm sendromu testi yoktur. Hastanın öyküsünden yola çıkarak bir tanımlama yapılır. Stockholm sendromu normal bir durum değildir, fakat kişi çoğu zaman durumun farkında değildir. Bu tür durumlarda mutlaka bir uzmandan yardım alınması tavsiye edilir. Bireyin çarpık algısının düzeltilmesi, kaybettiği güven duygusunu tekrar kazanmasının sağlanması   için terapi görmesi oldukça önemlidir. Burada tedavi şekli ve süreci hastanın öyküsüne göre değişebilir.   

Paylaş: