Rüyalara Işık Tutmak
Rüyalara Işık Tutmak


Rüyaların bilinçdışına giden bir yol olup olmadığı sık sık kafa kurcalayan bir konudur. Freud’un “Düşlerin Yorumu” kitabında belirttiği gibi düşler, sansürün devre dışı bırakıldığı esnada yani uykuda, biçim değiştirerek kişinin karşısına çıkan ve hatta hatırlama sürecinde bile biçim değiştirmeye devam edebilen bastırılmış bazı duygu, arzu veya düşünceleriyle uzlaşma şekli olabilir mi? En “saçma” veya “alakasız” olarak hatırlanan rüyaların bile aslında şekil değiştirme vasıtasıyla simgelediği bazı bilinçdışında var olan ajanların getirisinin gizil ve görünür anlamlarını taşıyabiliyor olması mümkün. Bu nedenle rüya çalışmalarının terapide çalışılmasının anlamı yadsınamaz.


Peki bilinçdışı ve rüya analizinin bilinçdışıyla bağlantısı nedir? Bilinçdışı, çocukluktan yetişkinliğe kadar “bastırılan” durumları, tepkileri, arzuları, fikirleri gizlerken ve biz tüm bunları bastırıp yok ettiğimizi zannederek bilinçle bilinçdışı arasına güçlü bir duvarı çoğunlukla fark etmeden örerken, uykuda bu duvarın saydamlaşması ve bilinçdışının  kişi tarafından ancak sansürlenerek “kabul edilebilir” hallere bürünüp düşlerde meydana çıkması “alakasız” veya “öylesine” gördüğümüzü sandığımız rüyaları analizde önemli kılan nokta oluyor. Bu durumda rüyaların hatırlanmasında bazı senaryoların sansürden geçirilerek dramatize edilmiş haliyle de bazı mesajları başarılı bir analiz doğrultusunda fark ettireceği görüşündeyim.


Her ne kadar düşün ham hali önemli olsa da sansürün ve değiştirilen kısımların da bazı değerler taşıdığını, tıpkı insanların belli durumlarda kullanmaya yeltendiği savunma mekanizmalarının tespitinin önemi gibi, sansürün konulmaya ihtiyaç duyulduğu noktanın analizinin de analiste danışanın bilinçdışına ulaşma açısından ışık tutabileceğini düşünüyorum.


Tam da bu noktada düşlerin analizinin yani düşlerin gizil-görünür anlamlarının ve bunların bizi ulaştırabileceği bastırılan arzunun analizi ve çözümlenmesi açısından, serbest çağrışım çok değerli. Çağrışımda rüya vasıtasıyla birçok arzunun sembolleri meydana çıkar- rüyalarda yalnızca bastırılan “arzular” yer almaz; bir yandan arzular dışında bastırılan her durumun içerisinde de gizli bir temel arzu olabildiği fikri üzerine düşünülebilir. Analizde anlatılan veya anlatılmayan (sansürlenen), şekil değiştirerek bilince gelen rüyalarda saklanan arzulardır bunlar.


Danışanın ilk seanslarında rüya analizini bilmeden getirdiği rüyalarla ilerleyen seanslarda getirilen rüyalar arasında sansürlenme derecesinin farklılığı söz konusuysa; ilk seanslarda getirilen rüyalar daha analize açık durumda mıdır? Danışan rüyalarının analiz edildiğini fark ettiğinde ve rüyalarıyla alakalı sorgulamalara, farkındalıklara eriştikçe; bilinçdışı daha fazla kendini koruma altına alarak daha sansürlü rüyalarla mı kendini gösterir? Bu noktada rüya analizinin tercümesinin danışana belki de daha sabırla ve gerekli ölçülerde sunulması, rüyaların yavaşça işlenmesi bu sansür düzeyinin artışını biraz daha hafifletebilir. Bu konuda bazı terapistlerin önlem olarak uyanır uyanmaz rüyanın not alınması yönünde verdiği ödevler de terapiye gelene kadar rüyanın birkaç kere restore edilmesini azaltıcı bir etkiye sahip olabilir; ancak danışanın da rüyaları not alma konusunda düşüncelerinin alınması, ona ne anlam ifade ettiği terapötik süreçte güvenilmez hissetmemesi açısından önemli olabilir. Peki bu yöntemde terapist rüyaya ulaşma amacıyla çağrışımların önemini göz ardı etmiş olmaz mı? 


Çağrışımların analizdeki rolü yadsınamaz; rüyalar hatırlandığı şekli ve aktarılış biçimiyle bir süre ele alındıktan, rüyaların anlatımında yer alan dirençlerin, çağrışımların keşfinden sonraki seanslarda zaman zaman bazı rüyaların not olarak alınması belki bu ikileme bir çözüm olarak kullanılabilecek bir yöntem olabilir. Böylece bazı rüyalardan yakalanan çağrışımlar ve sonrasında rüyaların en gerçek anlatımlarıyla bütünleşen bir analiz mümkün olabilir.


Aslında rüyanın tam olarak anlatımını aldığımızı düşünsek bile rüyaların filtrelenerek yine bilince uygun düzeyde yeniden inşayla aktarımını göz ardı edemeyiz. Dolayısıyla rüya çalışmalarında hedef, danışanda rüyalarla alakalı bir baskı oluşturmadan, danışan rüya getirdikçe çalışmak olabilir. Aksi takdirde danışanın rüyalarla alakalı baskı altında hissedebileceği, rüya görme sıklığının veya hatırlamaların azalabileceği göz ardı edilemez. Bu noktada danışanın terapi sürecinin rüya bazında olmasından çok; dirençlerinin keşfinin, getirdiği her malzemenin sürece kattığı faydanın farkındalığının sağlanması terapiye inancını ve motivasyonunu olumlu yönde etkileyebilir. Bu noktada tek bir rüyaya saplanıp kalmak yerine; zamanla getirilen farklı rüyaların bilinçdışına yönlendirici ortak yolunu saptamak da istenmeyen düşüncelerin, korkuların, bastırılan düşüncelerin ve duyguların ortaya çıkışını ifade edebilir. Bilinçdışı aynı malzemeyi farklı biçimlerde rüyalarla bize verebilir; zamanla farklı rüyalara da yönelinebilir, bu nedenle acele etmeden ve tek rüyaya saplanmadan sürece devam edilmesi de danışanı rüyalar konusunda kaygılandırmayan, başarısız hissettirmeyen ve bilinçdışının daha fazla tetiğe geçmesine sebebiyet vermeyen bir rüya analizini terapiye dahil etme yöntemi olabilir. Freud’un düşlerin analizinde açıkladığı ve yorumladığı beş mekanizmadan, İkincil işleme (görülen rüyanın hatırlanma aşamasında, sansürden geçirilerek hatırlanması), yoğunlaştırma ve yer değiştirme mekanizmalarının analizde çok destekleyici; yalnızca serbest çağrışımda çağrışımları destekleyenler ve bu çağrışımların yorumlanmasına kadar konulmaya çalışılan sansürlerin de analiz edilmesi gerekebilir. Bu sansürlerin arkasında yer alan bastırılan bazı noktaların ele verilebildiği aktarımların da göz ardı edilmemesi, aktarımın analizdeki rolünün de yadsınamayacak kadar önemli bir yol gösterici olduğunun da altını çizmek istiyorum. Bu konuda yapılan çalışmalar doğrultusunda, Flanders aktarımın öneminin altını rüyaların analizine kıyasla daha kalın kalemle çizerken, ben her ikisinin de ayrı önemler taşıdığının ve her terapistin materyal çantasında analiz esnasında yer alması gerektiğini düşünüyorum.


Rüyalar bilinçdışının dışavurumu olarak, danışanın aktarımında yer alan çağrışımlar, hatırladığı ve hatırlamadığı detaylar kapsamında çok değerli bir yere sahipken; çalışılma esnasında sabırlı, zamana yayılması gereken, farklı rüyaların ortak biçimlerinin de ele alınabileceği birçok farklı tutuma yer veren ve hassas bir analiz türü. Hassasiyeti ise bol sansür içerebilmesinden; bilinçdışına temasından ve danışanın ket vurduğu noktada analizinin zorlaşabileceği noktalardan gelmektedir.


Özetle cümleleri her anlamıyla duymak, bazen noktayla bitirildiği varsayılan cümlelerin virgülle devamına teşvik, bastırılan ve kaçınılan düşüncelerin danışanın bilinç düzeyine çıkmasını hedeflemek, danışanı dinlerken bir nevi tetikte bekleyerek analiz etmeye çalışmak terapist açısından bir yandan zorlayıcı; bir yandan da danışanı bilinçdışına ulaştıran temel bir yol olarak değerlendirilebilir; tıpkı gizli ve karanlık bir yolu fenerle keşfetmek (danışanın tüm korkusuna, kaçma arzusuna, merak etmeyen, önemsiz gördüğü yönünde ifadelerine rağmen) daha önce görülmeyen noktalara bu keşifte ışık tutmak gibi.



Yazar Hakkında : İlayda Altunören


İstanbul Bilgi Üniversitesi psikoloji bölümünden mezunum. Bahçeşehir Üniversitesi klinik psikoloji alanında yüksek lisans eğitimimin tez aşamasındayım.Bilişsel Davranışçı Terapi ve Psikanaliz ekolleri kapsamında bütüncül bir bakış açısıyla bireysel seans planlaması doğrultusunda; Şema Terapi, Kısa Süreli Çözüm Odaklı Terapi yöntemleriyle yetişkin-ergen ve çift terapisi odaklı danışmanlık sağlamaktayım. Depresyon, anksiyete(Kaygı), panik atak, OKB(obsesif kompulsif bozukluk) travma ve travma sonrası stres bozukluğu, duygu kontrolü(öfke, stres), bağımlılık gibi alanlarda danışmanlık vermekteyim.


Paylaşmak Güzeldir :)

Paylaş: