Psikolojik Filmler Arasından Sizler İçin Seçtiklerimiz
İster evde ister sinema salonunda olsun iyi bir filmin yaşattığı duygular bazen ömür boyu sürebilir. Çekim tarzından oyuncuların yeteneklerine, senaryosundan yönetmenlik becerisine dek aklımızda birçok ayrıntı kalır. Karakterlerin oluşturduğu izlenim ve alt metinlerle verilen mesajlar ile sinemanın o eşsiz büyüsüne kapılırız. Üzerinden yıllar geçmiş bir filmin bile repliklerini hâlâ hatırlamamız tam da bu nedenledir. Psikolojik yönü öne çıkan filmler ise farklı bir yaklaşım gerektirir. Öyleyse gelin; psikolojik filmler arasından sizin için seçtiklerimize birlikte bakalım.
Forrest Gump
“Koş Forrest, koş!” Bu repliği hatırladığımızda hangimizin yüzüne bir gülümseme konmuyor ki!Ünlü oyuncu Tom Hanks, başrolde yıldızlaştığı bu filmde Asperger Sendromu yaşayan bir adamın hikâyesini canlandırmıştı. Forrest Gump’ın duygusal zekâsı, farklılıkların her zaman varsaydığımız gibi olumsuz olmadığını göstermişti. Dahası, eğitim sisteminin özel çocuklar üzerinde yapabileceği ayrımcı etkiye yakından bakmamızı da sağlamıştı. Özellikle Jenny’nin karşılıksız sevgi ve terk edilme psikolojisi üzerinden arketipleşmesi dikkat çekicidir. Film, içerdiği küçük motifler üzerinden hepimizin yaşamına çarpıcı mesajlar da verir. Koşma eylemi yaşama sevincini, karides teknesi projesi dostluğu, annesiyle ilişkisi ise geleceğe dair umudu simgeler. Forrest Gump insan azminin ne kadar güçlü olduğunu anlatması bakımından izlenmeye değer filmlerdendir.
Öldüren Cazibe
Öldüren Cazibe (Fatal Attraction) filmi, 1987 yılında gösterime girdiğinde oldukça büyük tartışmalara yol açmıştı. Başroldeki Glenn Close, hayat verdiği Alex Frost karakteriyle sınırda kişilik bozukluğu (borderline) bir karakteri canlandırmıştı. Psikolojik gerilim filmleri arasında yer alan yapımda, ayrılmayı reddeden bir kadının saplantıları konu edilmişti. Michael Douglas ve Anne Archer’ın da başrolde olduğu filmde; evlilik, aldatma ve baştan çıkarma kavramları işlenmişti. Sevgi ve cinsellik konularını sorgulayan yapıt, geleneksel değerler ve kadın-erkek ilişkileri açısından izlenmeyi hak ediyor.
Gece Hayvanları
2016 yapımı Gece Hayvanları (Nocturnal Animals) da psikolojik yönü ağır basan filmlerden bir diğeridir. Psikolojik gerilim türündeki film, bir intikam öyküsüne odaklanıyor. Filmde konusu geçen roman ile gerçek hayat arasındaki bağlantı, birçok sorgulamanın da kapısını aralıyor. İyi bir hikâye anlatıcılığı örneği olan film; aşk, bedel ödeme ve acımasızlık üzerine düşünmeye çağırıyor. Film, boşanmış bir çiftin birbirleri hakkındaki bilinmeyen gerçekleri öğrenmesi üzerine kurulu olmasıyla öne çıkıyor. Geçmişi anımsama tekniğinin sıkça kullanıldığı eser, sembolik diliyle de ilgi topluyor. Bunu yaparken ise sıkışmışlık, mutsuzluk ve yalnızlık üçgenini başarılı bir biçimde yansıtıyor. Gece Hayvanları’nın katmanlı kurgusunun da psikolojik yönünü güçlendirdiğini söylemeliyiz. Başrolleri paylaşan Amy Adams, Jake Gyllenhaal ve Michael Shannon ise beklentileri fazlasıyla karşılıyorlar.
Joker
Sadece çizgi roman değil; sinema dünyasının da en özgün karakterlerinden birinin Joker olduğunu söyleyebiliriz. Son filminde Joaquin Phoenix tarafından canlandırılan karakter, bir insanın toplum düşmanı bir suçluya dönüşmesini anlatıyor. Film, kapitalizmin ağır koşulları altında ezildiği yetmezmiş gibi toplum tarafından da dışlanmış bir kişinin öyküsüne odaklanıyor.
Arthur Fleck’in çabalamasına karşın toplum tarafından benimsenmeyi başaramaması psikolojik sorunlarını keskinleştirmiştir. Bu durum ona ağır psikolojik travmalar yaşatır ve şiddet eğilimli bir insana dönüşür. Tüm bu süreçte, sonradan Joker olacak Fleck’in sevgiden yoksunlukla geçen hayatına tanık oluruz. İçe kapandıkça kendini daha savunmasız hisseden karakter, benlik yitimi de yaşar. Histerik tepkilerle ve sanrılarla geçen günlük yaşamı Arthur Fleck için bir ıstırap kaynağı hâline gelir. Asosyal kişilik bozukluğu ve majör depresyon gibi psikolojik sorunlar, onu Joker olmaya itmiştir. Arthur Fleck’in toplumdan görmediği saygınlığı Joker olarak görmesi ise topluluk psikolojisi üzerine önemli bir ipucudur.
Joker; gerçeklik algısı, insanın iç dünyasındaki çatışmalar, bastırılmışlık duygusu gibi psikolojik sorunlar bakımından önem taşıyor. Özellikle de Philip Zimbardo tarafından tanımlanan Lucifer Etkisi kavramını doğrulayan yaşamıyla psikoloji dünyasına sesleniyor.
Kayıp Kız
2014 yapımı Kayıp Kız (Gone Girl) de psikolojik filmler arasında popüler olanlardan biridir. Film, senaryodaki ana karakter olan Amy’nin ebeveyniyle kurduğu sorunlu ilişkinin sonuçlarına dayanıyor. Çocuklarını aşırı rekabete dayalı yetiştiren anne ve babasıyla yaşadığı sorunlar Amy’nin geleceğini etkiler. Öyle ki yaşamı boyunca kendisini sürekli yetersiz hisseder ve çocukluğu nedeniyle benlik arayışı daima sürer. Amy bir anda ortadan kaybolur ve olay sadece ailesiyle sınırlı kalmaz, toplumsal bir gündem hâline gelir. Başlayan soruşturma süreci ise insanların toplum tarafından nasıl da kolayca yargılanabileceğini gösterir. Özellikle evlilik kavramının çiftin kendisi dışındaki kesimlerin beklentileriyle nasıl yıpratıldığını kanıtlıyor. Geçmişle tamamlanmayan hesaplaşmaların ve çocuklukta esirgenen şefkatin insan psikolojisi üzerinde verdiği zararı gösteriyor. Ünlü yönetmen David Fincher, bu yapımda evliliğe dair varoluşsal sorgulamalar yapmamızı da istiyor.
Siyah Kuğu
Sürekli mükemmeli arayarak zihnimize neden acı çektiriyoruz? Belki cevabı, zihnimizin koridorlarında dolaşmayı seven Daren Aronofsky verir. Çünkü, Aranofsky’nin başrolünü Natalie Portman’ın üstlendiği Siyah Kuğu (Black Swan) filmi bu soru üzerinde yükseliyor. Film, balerin Nina’nın işinde en iyisi olma hedefiyle çıktığı yolculuğun ona verdiği zararları anlatıyor. Otoriter annesinin kızına karşı içten içe beslediği suçlama ve bastırdığı kıskançlık ise tuz biber oluyor. Ukala eşi ve bale camiasındaki yapay ilişkilerle örülü dünyası, ana karakter Nina’yı ağır bunalımlara sürüklüyor.
Nina, onu bir “proje” olarak gören annesinin üzerinde yaptığı karakter mühendisliğine maruz kalıyor. Aşırı kontrolcü annesi kişilik çatışmaları yaşamasına yol açıyor ve hatta kendine zarar veriyor. Bale topluluğunun yeni üyesi Lily’i ise zihninde kendisinin alter egosu hâline getiriyor. Lily artık onun diğer yanı, tamamlanmamış tarafı olarak aklında yer ediniyor. Siyah Kuğu olarak yansıyan bu alternatif karakter, Nina’nın kişilik bölünmesi yaşamasına neden oluyor.
Buhranları artan ve derin melankoli kaynaklı sanrılar görmeye başlayan Nina artık bir Siyah Kuğu’dur. Annesinin üzerindeki kontrolünden nefret etse de “mükemmel olmak” istediği için aynı zamanda buna bağımlıdır. Film, şiddete dönüşen hezeyanlar, artan sanrılar ve kaybolan gerçeklik algısı gibi temas noktalarıyla devam eder. Kuğu Gölü teması etrafında şekillenen Siyah Kuğu, izlemesi kolay olmasa da en iyi psikolojik filmler arasındadır.