Ölüm düşüncesi bireyleri etkiler; fakat bu düşüncenin hangi boyutlarda olduğu çok önemlidir. Patolojik olarak yoğun bir şekilde düşünülen ölümle ilgili düşünceler bireylerin hayatını ve ruh sağlığını olumsuz şekilde etkiler. Bu sebeple tüm negatif düşüncelerde yapılmaya çalışıldığı gibi ölüm korkusuyla ilgili olan düşüncelerin de işlevsel boyutta olması gerekmektedir. Ölüme karşı gösterdiğimiz tutum ve duygulanım aşırılaştıkça kaygımız artabilir ve uyum sağlamamız zorlaşabilir. Ölüm düşüncesinin bireylerde kaygı yaratıyor olması normaldir; fakat unutulmamalıdır ki bu düşüncenin varlığı hayatımızı daha anlamlı yaşamamıza yol açabilir. Ölümün varlığını kabullenmek bireyi negatif duygulanımdan alıp değerlerine ulaşmak için yoluna devam etmeye teşvik edebilir. Ölüm korkusu bireylerin yaşamının sona ereceğinin farkındalığına ulaştığında gelişir; yaşam boyu gelişerek devam eder. Ölüm kaygısının tanımlarına bakıldığında ölüm korkusu, sonluk korkusu görülmektedir. Ölüm kaygısı ve ölüm korkusu eş anlamlı kullanılsa da birbirinden ayrılmıştır. Ölüm korkusu somuttur ve ölümün korkutucu olmasıyla ilgilidir; ölüm kaygısı ise yok olma korkusuyla ilgilidir.
Literatüre bakıldığında ölüm kaygısının çok boyutlu olduğu görülmüştür;
· Belirsizlik Korkusu: Her türlü belirsizlik bireylerde korku ve kaygıya sebep olur.
· Bedenini Kaybetme ve Yok Olma Korkusu
· Acı Duyma Korkusu: Kronik hastalıkların acı verici olmasından dolayı bireyler ölümün de acı vereceğini düşünür ve bundan korkar. Ek olarak, dini açıklamalarda ölümün acı verici bir olay olarak bahsedilmesi de ölümle ilgili kaygı duyulmasına sebep olabilir.
· Yalnızlık Korkusu
· Yakınlarını Kaybetme Korkusu
· Denetimi Kaybetme Korkusu: Hastalıklarda beden denetiminin azalması bireyde kaygı ve korku yaratabilir.
· Kimlik Duygusunu Kaybetme Korkusu
· Gerileme Korkusu: Ölümünün yakın olduğuna inanan birey gerileme dönemine girdiğini düşünerek korku yaşayabilir.
· Ölüm Sonrası Cezalandırılma Kork
Ölüm Karşısındaki Tutumlar
Ölüm kelimesi her birey için farklı anlamlar içermektedir. Ölüm bir birey için stres kaynağı iken diğeri için yeni bir başlangıç kimi için de stresten kurtulma anlamlarına gelebilir. Bu noktada ölümün bizim için ne ifade ettiği oldukça önemlidir. Eğer bireyler ölümü, yaşamı sona erdiren olay, yok oluş olarak anlamlandırıyorsa, ölümü yaşamın sona ermesine sebep olan düşman olarak görebilir. Fakat ölümü ve yaşamı bir bütün olarak görebildiğinde sorunlarla daha kolay başa çıkabilir. Önemli nokta ölümün yaşamın bir parçası olduğunu kabullenebilmektir. Ölümün tanımının bireylerin kişisel özelliklerine, dinine, toplumuna göre değişmesi gibi ölüme karşı sergiledikleri tutumlar da bu şekilde değişmektedir. Ölümle ilişkili tutumlar çevreden görüp yaşantılanan olaylara göre değişkenlik gösterir.
Bireylerin kendi ölümleriyle ilgili tutumları 5 ana madde üzerinden açıklanabilir:
Ölümü Kabullenmeme: Bireyler ölümü kabul edilmemesi gereken bir durum, mücadele edilmesi gereken bir hastalık gibi görürler. Ölüm gerçekliği yokmuş gibi davranırlar, ölüm utanç duyulması gereken, üzeri örtülmeye çalışılan bir durum haline gelir. Yas da yaşanmaması gereken, saklanması gereken bir durum olarak görülür.
Ölümü kabullenmeme kendi içinde bastırma ve maskeleme olarak ikiye ayrılır. Bastırma, ölüm yokmuşçasına, sonsuza dek sürecekmişçesine yaşamak anlamına gelmektedir. Maskeleme ise ölümle ilgili düşünmemek, vereceği olumsuz duygulardan kaçınmak için kendini yoğunluğa vermektir.
Ölümü İsteme: Bireylerin sessizliğe, sakinliğe, rahatlığa olan ihtiyaçlarının ölüme duyulan özlemden kaynaklandığı söylenmektedir.
Ölüme Meydan Okuma: Bireyler genellikle ölümsüzlük arzusuna sahip olabilirler. Çeşitli törenlerle insan bedenini saklamak, ölüyü gömmeden önce hazırlamak ve güzelleştirmek ölümsüzlük arzusunun bazı örneklerindendir.
Ölümü Kabullenme: Psikolojik olarak sağlıklı olabilmenin temelinde ölümü kabullenme yatmaktadır. Bireyler her ne kadar temelde ölümsüz gibi hareket etse de bir gün ölümün geleceğini bilir. Bu sebeple ölümü kabullenmeme bireylerde olumsuz duygulanıma sebep olabilir.
Yas Tutma: Bireyin bir yakınını kaybetmesinin ardından yaşayacağı doğal süreçler vardır. İşlevsel bir yas süreci 4 evreden oluşur. Birinci evre; şok ve inkâr evresi olarak adlandırılır, birkaç hafta sürer ve yoğun duygu durumu eşlik eder. İkinci evre, ölen kişiye duyulan özlemi içerir. Üçüncü evre uyum sağlama evresidir. Dördüncü evrede ise birey yeni ilişkiler kurarak kimliğini yeniden oluşturur. Yas süreci bu evrelerden geçmezse atlatması daha güç olabilir, daha karmaşıklaşır ve patolojik bir sorun yaratabilir.
Araştırmalara göre yaş arttıkça ölüm korkusu yaşama olasılığı da doğru orantılı olarak artmaktadır. Yukarıdaki adımlarda da bahsettiğimiz gibi ölümün varlığını kabul etmek, ölümü reddedip sağlıksız bir süreçten geçme olasılığını oldukça düşürür.
Hayatımızda anlam yaratmak, yaşamak için bir sebep bulmak ölümle yüzleşmeyi ve kabullenmeyi kolaylaştırır. Bireysel değerlerimizi keşfetmek, belirlemek ardından bu değerler ışığında yolumuza devam etmek oldukça önemlidir.
Ölümlü olmak ve bunu kabullenmek erteleme davranışlarımızı minimuma indirmeye yardımcı olabilir. Ölüm korkusuyla baş etmek için Tappy Online Terapinin uzman kadrosundan destek alabilirsiniz.