COVID-19’un Çocuklar Üzerindeki Psikososyal Etkisi ve Kaygı Bozukluğu ile Mücadele
COVID-19’un Çocuklar Üzerindeki Psikososyal Etkisi ve Kaygı Bozukluğu ile Mücadele


İki yıldan fazla bir süredir devam eden Covid-19 küresel salgını alışveriş alışkanlıklarına, eğitim yöntemlerine ve hatta iş yaşamına büyük çapta bir değişim getirdi. Oluşan varyantlar nedeniyle bir süre daha hayatımızda olacağı söylenen yeni tip korona virüs pandemisi ile yükselen kaygı bozukluğu ve stres düzeyi ise bütün aile üyeleri gibi çocukları da etkiliyor. Covid-19’un çocuklar üzerindeki etkisi çeşitleniyor; ebeveynlerin yapabilecekleri değişikliklerin önemi günden güne artıyor.


Okul ortamı başta olmak üzere, günlük rutinlerin değişmesi çocuklarda ve ergenlerde yoğun kaygıya neden olabilir. Bu endişe hâlinin iyi yönetilememesi hem bedeni hem de zihni olumsuz yönde etkileyebilir; kişilerde çaresizlik ve üzüntü duyguları tetiklenebilir. 


Yine de annelerin ve babaların böylesine zor bir durumda bile başvurabileceği yollar bulunuyor. Pandemi izolasyonu ve çocuklarda üzerindeki psikososyal etkileri arasındaki ilişki, kaygı bozukluğu olarak kendini gösteriyor. Peki, bilinçli ebeveynler bu konuda neler yapabilirler?



1. Madem işler değişti; öyleyse yaşasın yeni rutin!

Çocukların değişimle başa çıkmalarını kolaylaştırmanın en iyi yollarından biri, onlara yeni rutinler oluşturmaktır. Rutin bir anlamda sıra dışılıkla karşılaşmama ve aşina olmaktan doğan güven duygusudur. Yeni bir rutin ise gün içerisinde nelerle karşılaşacağımızı gösterir ki bu durum çocuklar için de hemen hemen böyledir.


Covid-19’un çocuklar üzerindeki en büyük etkisi, eğitim ve öğrenim faaliyetlerinin kesintiye uğradığı dönemlerde ortaya çıktı. Okula gidemeyen birçok çocuğun sabah kalkış zamanı, ders çalışma veya çevrim içi derslere zaman ayrılması, boş zamanlarda yapılacak etkinlikler ve hobi aktivitelerinin ne kadar süreceği gibi pek çok noktanın düzenlenmesi gerekti. Bu düzenlemeler ebeveynlerin böylesine karmaşık süreçlerde zaman yönetimini ne kadar verimli yaparsa çocuklarının da bu aktivitelere o ölçüde istekli olacağını ve endişelerinin azalabileceğini gösterdi.


Koronavirüs salgını ile yaşamımıza giren yeniliklerden birinin “yeni normal” kavramı olduğunu artık hepimiz biliyoruz. Fakat, çocuğunuzun yeni rutinini oluştururken bu kavramın da aslında olması gereken “normal” olmadığını temel almak gerekir. Yeni rutinin gerektiğinde olumlu yönde yeniden değişebileceğini unutmayıp çocuğunuza bu durumun uzun sürebileceğini ama yine de bir gün biteceğini söylemeniz etkili olabilir.


Bu sürece alışmaya çalışırken kaygılar artabilir veya rutinler istenilen düzende ilerlemeyebilir. Planlandığı gibi gitmeyen bir günün sonunda çocuğunuzu ertesi gün için yüreklendirmeyi başarırsanız, ona kaldığı yerden devam etme gücünü de aşılayabilirsiniz.



2. Dinlemek ve iletişim kurmak her şeydir. Çocuklarınızı, kendilerini ifade etmeye teşvik edin.

Çocuğunuza onun nasıl hissettiğini sık sık sorun ve iletişim kurarken ona empati gösterin. Yaşı küçük bile olsa onun bir birey olduğunu ve herkes gibi benzersiz bir karakter taşıdığını dikkate alın; sözünü kesmeden duygularını dinleyin. Çocuğunuzun endişelerini duymak, duygularını anlamak ve iletişimi açık tutmak, bu süreçte onu desteklemek için çok önemlidir.


Endişeli olmanın gayet insani bir duygu olduğunu ve bunun sizin için de geçerli olduğunu ona anlatın. Covid-19 pandemisi nedeniyle kaygılı olanın yalnızca kendisi olmadığını görmek hem bunun doğal olduğunun hem de duygularını yönetmede ebeveyni olarak onun yanında olduğunuzun önemli bir göstergesi olacaktır.


Bütün bunların yanında, çocuğunuza sizden beklentilerini ve kendini iyi hissetmediğinde onu nasıl teşvik edebileceğinizi sorabilirsiniz. “Üzgün ​​hissettiğinde duymak istediğin en güzel iki özelliğin nedir?” veya “Birlikte okuyabileceğimiz ve seni iyi hissettirecek bir kitap var mı?" diye sormanız bile büyük bir başlangıç olabilir. Öyle ki çocuklar aslında sadece annelerinin ve babalarının onların yanında olduğunu bilmek isterler. Sevgi ve desteğinizi esirgemediğiniz her iletişim, çocuğunuza güven olarak yansıyacaktır.



3. Kaygı “geliyorum” der, çocuğunuzu yakından gözlemleyin.

Sanılanın aksine, endişelerimizi az ya da çok dışa vururuz. Burada önemli olan nokta, çevremizin bunu ne kadar fark ettiğidir. Bu nedenle, kaygı yönetimi için en etkili yollardan biri de erken uyarıları tanımak ve bunları zamanında ele almaktır.


Çocuklarda anksiyete, yani kaygı bozukluğu belirtileri farklı olabilir. Kimileri için tırnak yemek bir belirtiyken diğerleri için aşırı hareketlilik veya çabuk öfkelenme kayda değer işaretler olarak kabul edilebilir. Kaygının tipik belirtilerinin aşırı endişe, huzursuzluk, yorgunluk, konsantrasyon güçlüğü ve uyku sorunu gibi sorunlar olduğunu; çocuklarınızın da bu sorunları yaşayabileceğini göz önünde bulundurmalısınız.



4. Çocuklara kaygıyla başa çıkma becerilerini öğretin.

Bir çocuk ne kadar endişeliyse, sakinleşmek için akılcı davranmasını istemek o ölçüde zor olabilir. Böyle zamanlarda çocukların fiziksel başa çıkma becerilerini kaygılarını aşmak amacıyla kullanmaları etkili olabilir. Onlara önerebileceğiniz bazı yöntemleri şöyle özetleyebiliriz:


Derin nefes almak,

100'den geriye doğru saymak gibi zamana yayılan ilginç görevler,

Rahatlamak için evdeki güvenli bir alana gitmek,

Güven duygusuyla özdeşleştirdikleri veya üzerlerindeki baskıyı hafifletecek nesneler (sarılarak uyuyabilecekleri yumuşak bir battaniye, yastık, büyük bir pelüş oyuncak vb.)

Kitap okuma gibi dinlendirici ve dikkat toplayıcı veya resim çizme gibi motor becerileri geliştiren yaratıcı etkinlikler.

Bu uygulamalarla stresi azalttıktan sonra, onunla kaygı faktörü hakkında daha sağlıklı bir iletişim kurabilirsiniz.



5. Çocuğunuza kontrol edebilecekleri şeylere odaklanmasını öğretin.

Çocuğunuza kontrol edebilecekleri konulara odaklanmasını öğretmeniz birçok şeyi değiştirebilir. İplerin elinde olduğunu hisseden çocuklar görevlere daha iyi odaklanıp daha akılcı düşünebilirler. 


Bu duyguyu pekiştirmek için çocuklarınıza kontrolün onlarda olduğu günlük görevler verin. Örneğin; ödevlerini bitirmeleri, sevdikleri nesne veya kişilerin resimlerini çizmeleri, bazı konularda çocuğunuzdan yardım veya tavsiye istemeniz, gün içerisinde ailecek izlenecek filme çocuğunuzun karar vermesi, hasta olmamaları için sosyal mesafeye dikkat etmeleri gibi görevler çocuğunuzun inisiyatif alma duygusunu geliştirir. Böylece, iradesini de güçlendirir.



6. Olumlu düşünüyorum; öyleyse varım.

Kaygı bozukluğu tedavisinde sıkça kullanılan bilişsel davranışçı terapi (BDT[1]), olumsuz düşünceleri daha olumlu ve gerçekçi bir çerçeveye oturtmaya dayanır. Yoğun kaygı durumlarında, çocuğunuzun olumsuz düşünce ve duygularla baş etmekte zorlandığını gözlemleyebilirsiniz. Çocuğunuza olumlu düşün tavsiyesi vermek yerine çocuğunuza ne düşündüğünü sorabilir ve aklındaki olumsuz düşüncelerin sahici olmadığını gösteren örneklerle birlikte olumlu bir bakış açısı sunabilirsiniz.



7. İşi uzmanına bırakın; profesyonel destek alın.

Her pandemi, insanlık tarihinin farklı bir dönüm noktası olmuştur. Büyük bir değişimin yaşandığı böylesine sıra dışı bir dönemde kaygının yükselmesi gayet doğal ve anlaşılır bir durumdur. Yukarıda bahsedilen önerilere karşın çocuğunuzun kaygı yönetimi zorlaşıyorsa, bir uzmana danışmayı düşünebilirsiniz.


Çocuğunuzun yapması gereken ödevleri yerine getirememesi, eskiden eğlenceli bulduğu etkinliklerden keyif almaması, uyku veya yeme problemleri yaşaması gibi belirtiler profesyonel destek ihtiyacının işaretleri olabilir. Böyle bir durum söz konusu ise ebeveyn olarak hem kendinizin hem de çocuğunuzun kaygı yönetimini kolaylaştırmak için Tappy’nin uzman psikolog kadrosundan destek alabilirsiniz. 




[1] Bilişsel davranışçı terapi bir tür psikoterapi yöntemidir. İnsan davranışlarına, düşüncelerine ve duygularına odaklanan bu yöntem, çeşitli psikolojik modellerden yararlanılarak geliştirilmiştir. Bugüne dek pek birçok psikolojik bozukluğun tedavisinde kullanılmış ve etkili olduğu görülmüş bir bilimsel yaklaşımdır.


Paylaşmak Güzeldir :)

Paylaş: